İMAN VE İHLAS HUSUSUNDAKİ SAPMALAR

İMAN VE İHLAS HUSUSUNDAKİ SAPMALAR

 

İHLAS: Kulun, fiillerinde, sözlerinde ve niyetlerinde Allah’a karşı kulluğunu samimi bir şekilde ortaya koymasıdır.

İMAN: Manası hakkında alimlerin üzerinde ittifak ettiklerine göre, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Cebrail İsmindeki melek aracılığı ile Allah’tan aldığı bilgilerin doğruluğuna istisnasız kesin bir imanla, dil ile ikrar ve kalp ile tasdik edip, azalar ile ihlaslı bir şekilde amel etmektir. Bu şekilde iman eden kimselere de mü’min denir.

Rabbimizin kur’an da iman ve ihlas ile ilgili ayetlerinden birkaç tanesini zikredelim.

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا امَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

“İnsanlar "îmân ettik" demeleriyle bırakılacaklarını, ve kendilerinin imtihan edilmeyeceklerini mi sanıverdiler.”[1]

Yani sadece tamam bizde iman ediyoruz demekle bu işin bitmediği ve bunun ihlasla yapılmış ameller ile ispat edilmesi gerektiği bildirilmektedir. Dinde hiçbir kimseyi zorla iman ettirme yetkisi ve gücü kimseye verilmemiştir. Ancak iman ettiğini söyleyen de iman sözleşmesinin tabiri caiz ise altına imza atarken Allah’tan başka bütün sahte ilahları reddettiğini ve hayatının her safhasını da düzene koyacak olan emir koyucunun ancak Allah olduğunu ve onun peygamberi Hz. Muhammed’in de kendisi için örnek alınacak yegane insan olduğunu kabul etmektedir. Bu kimseye zorla yaptırılmıyor. Sadece insanın kendi iradesi ile kabul edeceği bir sözleşmedir. Şayet bu sözleşmenin altına imza atmışsanız; o halde sözleşmede geçenlere uymak zorundasınız. Yani bir tercih yapmak durumundasınız. Ya iman edip gereğini yapmaya çalışmak yada inkar edip gereğini yapmaya çalışmak daha samimi bir davranış olacaktır.

Bir taraftan Müslüman’ım diyeceksiniz diğer taraftan kafirler gibi yaşayacaksınız. Bir taraftan ancak Allah’a iman edip, ona dayandığınızı, ona güvendiğinizi söyleyeceksiniz, diğer taraftan tağutlardan ve sahte ilahlardan korkup, onlardan medet umacaksınız. Bu çok yaman bir çelişki olacaktır. O halde Müslüman gerçekten iman ediyorsa bunun gereğini yaparak tercihini ortaya koymalıdır.

قُلْ اِنَّ صَلَاتى وَنُسُكى وَمَحْيَاىَ وَمَمَاتى لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمينَ

“De ki: Benim namazım, ibâdetlerim ve diriliğim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ içindir.” [2]

 قُلِ اللّهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًالَهُ دينى

“De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.”[3]

قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبّى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

“Deki: Sizin ibadetiniz olmayınca Rabbim size ne kıymet verir.” [4]

Allah’a ibadet etmeyip de bende Müslüman’ım diyerek kendilerini avutanlar hiç düşünmüyorlar mı acaba bu ayete muhatap olduklarını? Oysa mü’minlerin vasıflarını kur’an da tek tek saymaktadır.

اَلَّذينَ يُقيمُونَ الصَّلوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكوةَ وَهُمْ بِالْاخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

“Öyle mümîn kimseler ki: Namazı doğruca kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar ahirete de evet onlar kat'i surette inanırlar.”[5]

 قُلْ اَمَرَ رَبّى بِالْقِسْطِ وَاَقيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصينَ لَهُ الدّينَ كَمَا بَدَاَكُمْ تَعُودُونَ

“De ki: Benim, Rabbim adâletle emretmiştir. Ve her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutunuz ve dini yalnız Allah'a has kılarak ibâdette bulununuz. Sizi ilkin yarattığı gibi yine ona döneceksinizdir.”[6]

 اَلتَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْامِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنينَ

“Onlar tövbe edenlerdir, ibadette bulunanlardır, hamd edenlerdir, oruç tutanlardır, rukû'a, secdeye varanlardır, iyilik ile emir ve kötülükten alıkoyanlardır ve Allah Teâlâ'nın sınırlarını koruyanlardır. İşte o mü’minleri müjdele.”[7]

 اَلصَّابِرينَ وَالصَّادِقينَ وَالْقَانِتينَ وَالْمُنْفِقينَ وَالْمُسْتَغْفِرينَ بِالْاَسْحَارِ

“Onlar, sabır edicilerdir, sadıktırlar, ibâdetlere devam edenlerdir, infak edenlerdir, seher vakitlerinde de istiğfarda bulunanlardır.”[8]

اِنَّ الَّذينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ

“Muhakkak o kimseler ki, onlar Rablerinin korkusundan dolayı daima korku üzere bulunur kimselerdir.”[9] 

وَالَّذينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَايُشْرِكُونَ

“Ve o kimseler ki, onlar Rablerine ortak koşmazlar.”[10]

Bu kadar delil kimlerin ihlas ile iman ettiği hakkında gayet açık bir şekilde konuyu izah etmektedir. İman ettiğini söyleyip ayetlerde geçen vasıfları taşımayanlar nasıl olurda mü’min olabilir ki?
         Bazı alimler Allah'ın (c.c.) ayetlerini tevil ederek Müslümanların iman, ihlas ve amel hususundaki itikatlerinin bozulmasına neden olmuşlardır. Çünkü sadece dili ile ikrar edip, kalbi ile tasdik etmeyi iman etmek için yeterli görerek Müslüman olduğunu ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ümmet olduğunu düşünen insanlar amellerde gevşeklik göstermişlerdir.
Bir hususta dili ile inandığını söyleyip, kalbi ile tasdik etmediği sezilen birisine ameliyle bunu ispat etmedikçe itibar edilmez.
Örneğin borcunu ödeyeceğini dili ile söyleyen birisinin kalbinden geçenin ne olduğu bilinemeyeceğinden ameline yani borcunu ödeyip, ödemediğine bakılarak itibar edilir ve bir dahaki borçlanmada bu ameline bakılarak borcunu ödeme hususundaki samimiyeti anlaşılır ve ona göre sözü itibar görür.
Örneğin, kelime-i Tevhidi söyleyip, kalbi ile tasdik eden; çek yazıp altını imzalayarak ciro eden gibidir. Ancak bu çekin karşılığı olan para yatırılmaz ise çek karşılıksız çıkacağı için üzerinde isterse trilyonlarca lira yazsın hiçbir mana ifade etmeyecektir.
Bu misalde olduğu gibi iman ettiğini dili ile söyleyip, kalbi ile tasdik eden kişi amel etmezse bu imanı içi boş sözlerden öteye gitmediği için hakiki manada iman etmiş olmaz. Karşılıksız çek gibi muamele görür.
Ayrıca amelin de Allah katında gerçek değerine ulaşması için sırf Allah rızası umularak yapılması gerekmektedir.
Misal verecek olursak; dili ile söyleyip, kalbi ile iman ederek namazını kılan kimse amel de etmiştir. Ancak gösteriş için kılınırsa namaz ihlassız, sırf Allah için yapılmayan bir ibadet haline gelir.
İman Müslümanlarca eksik olarak öğrenilip, gerektiği gibi amel edilmeyince maalesef adına Müslüman denilen ancak imanın gırtlaklarından aşağıya inmediği kuru kalabalıklar ortaya çıkmıştır. Bu hususta Müslümanlar imanı yıllarca sadece dil ile ikrar ve kalp ile tasdik olarak öğrendiklerinden, amel etmeden kelime-i Tevhidi sadece dili ile söyleyip, kalbi ile tasdik ettiğini düşünerek imansız olmadığını,sadece günahkar olduğunu düşünüp, amele gereken önemi göstermemiştir. Şayet imanın amel ile tamamlanacağının tersine bir kapı kendisine açılmasaydı elbette bu kadar rahat davranıp, bende Elhamdulillah Müslüman’ım diye kendini savunamazdı.
Bu durumun neticesi amelsiz ve dinden habersiz olup da, Müslüman olduğunu iddia eden insanlar ortaya çıkmıştır. Hatta Müslüman olduğunu söyleyip, Allah’ın dinine düşmanlık eden, Müslümanlara tuzak kur’an, onları aldatmak için pusuya yatan insanlar bile türemiştir. Bu ortaya çıkan tabloda ne Müslüman olduğu belli, ne münafık olduğu belli ve nede kafir olduğu belli olmayan bir karmaşa ortamı görülmektedir.
Peygamberimiz ve sahabenin imanının gerekliliğini şöyle izah edelim: Bir çay düşünün tepelerden akıp gelerek size doğru geldiğini. Sizde bu sudan faydalanmak istiyorsunuz. Ancak su temiz mi? Yoksa kirli mi?, içilebilir mi? İçilemez mi? Bilmiyorsunuz. Bu durumda her insan gibi suyun nerden geldiğini anlamak için kaynağını araştırmaya başlar ve suyun kaynağına ulaşınca kendinizden emin bir şekilde rahatça suyunu içersiniz. Şayet suyun kaynağını araştırmadan, nereden geldiğine, temiz olup, olmadığına bakmadan bu suyu kaynağından değil de daha aşağılardan içerseniz; bu suya, size gelinceye kadar yolda bulaşma ihtimali çok yüksek pislikleri de içersiniz, hastalanırsınız ve hatta ölebilirsiniz. İşte Allah rasulü ve sahabenin itikadı içilecek suyun kaynağıdır. Bütün Müslümanlar şayet sadece bu kaynaktan beslenmiş olsalardı elbette bu günkü gibi ayrılıklar, tefrikalar, ve kargaşalar olmayacaktı.
“Ümmetin evveli yani ilki olan Selefi Salih’in akidesi Müslüman’ı doğrudan yüce Allah’a ve onun Resulüne bağlar. Onlara sevgi ile bağlar ve onlara tazime iter. Allah ve Resulünün önüne geçmemeyi öğretir. Çünkü onların akidesinin (imanının) esası heva ve şüphelerin oyuncağı olmaktan uzak bir şekilde “Allah buyurdu, Resulullah buyurdu” tavrıdır. Felsefe, mantık, akılcılık gibi yabancı etkilerden ve başka bir takım kaynakların yönlendirmesinden uzaktır.”[11]

  وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبيلِ الْمُؤْمِنينَ نُوَلِّه مَا تَوَلّى وَنُصْلِه جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصيرًا

“Kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir.”[12]

 İman ve ihlas’ın bozuk yerleşmesi yada Müslümanların iman, amel ve ihlas noktasında saptığı yanlış yollar nedeniyle adına Müslüman denilen, neye nasıl iman etmesi gerektiğini bilmeyen, güçsüz, amaçsız, bölük bölük parçalanmış, dünyaya dört elle sarılan, parayı kendine ilah edinmiş, birbirini sevmeyen, Müslümanlar ortaya çıkmış, ve bunun neticesinde de anarşinin ve cahiliyenin her türlü meziyetinin bulunduğu bir toplum meydana gelmiştir.
Bu husus da İslam’dan uzaklaşma nedenleri arasında ilk sırayı almıştır.

 

 

 

 

Mus'ab KÖYLÜOĞLU


 


[1] Ankebut 29/2

[2] En’am 6/162

[3] Zümer 39/14

[4] Furkan 25/77

[5] Neml 27/3

[6] Araf 7/29

[7] Tevbe 9/112

[8] Al-i İmran 3/17

[9] Mü’minun 23/57

[10] Mü’minun 23/59

[11] Abdulhamid el-Eseri Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat Akidesi.

[12] Nisa 4/115

Kuran-ı Kerim Radyosu
 
Kuran-ı Kerim Radyosu

Hadis Köşesi
 
Dua Köşesi
 
Namaz Vakitleri
 








PEYGAMBERLER TARİHİ
www.dostyurdu.com

 

TARİHTE BUGÜN
Sitene Tarihte Bugün

 
Bugün 31 ziyaretçi (34 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol