MESCİDLERİ SÜSLEMEK

MESCİDLERİ SÜSLEMEK
 

Ne hikmetse İslam’da genellikle ihtiyacı aşan tarzda ehemmiyet vermek, fazla yüksek binalar yapmak, elbisede olduğu gibi binada da gösteriş unsuruna kaçmak pek hoş karşılanmamış ve bunda fanilik inancına zıt bir görünüm aranmıştır. Bu hususta pek çok hadisi şerif yanında bazı ayet-i kerimelerde vardır. Mesela Şu’ara suresi 128. ve 129. ayetlerinde peygamberleri yalanlayan geçmiş milletlere hitaben: “Her yüksek yerde bir alamet bina edip, eğlenir misiniz? Ebedi kalacakmışsınız gibi muhkem köşkler, kaleler mi edinirsiniz?” buyurulur ve onların bu tutumları kınanır. Mevdudi bu ayetleri açıklarken der ki: “…Bu bağlamda, mimaride israfın bir halk içinde rastgele ortaya çıkmayıp, maddi amaçlar ve bencil kazançlar uğrunda servet yığma ve çılgınlığın sonucu olduğu belirtilmelidir. Bir millet bu noktaya geldiği zaman tüm sosyal sistemleri bozulur ve çöküntüye uğrar.”[1] Nitekim en yakınımızdaki Osmanlı buna örnek teşkil edebilir.

            Diğer yönden Resulullah (s.a.v.)’in mescidi sade olduğu gibi, ta Selçukluların sonuna kadar tüm İslam dünyasındaki mescidlerde  genellikle sade idiler. Selçukluların “Ulu cami” tipi bunun şahididir. Ama daha sonraları san’at batıda baş döndürücü bir propaganda aracı haline gelince, resim ve heykel yasağı ile karşılaşan Müslümanlar, hem estetik zevk, hem de san’atla üstünlük kurmaya çalışan Batı düşüncesine aynı silahla karşılık verme aracı olarak mimariye ve özellikle camii mimarisine yöneldiler. Doğrusu bu yolla gereken cevabı da en güzeliyle verdiler. Mamafih buda tartışılabilir ve İslam’ın üstünlüğünü ortaya koyacak gerçek dinamikler yitirildiği için mimariye muhtaç olundu denebilir. Ama yine denilebilir ki, “kâşaneler bina etmek” lizatihi değil, sebep olacakları ahlaki bozulmadan ötürü (ligayrihi) yerilen bir şey olabilir. Dolayısıyla Müslümanların kafa yapılarında hakimiyet kurmak isteyen kültürlere cevap teşkil etmesi halinde “ligayrihi kabih” değil, “liğayrihi hasen” bir şekle dönüşür ve güzel sayılır. Sonra dikkat edilirse mimarisinin israf olup, olmadığı tartışılabilecek camilerimizin daha çok görkemli olan tarafları, iç kısımları değil, genellikle dış görünüşleridir. Zaten camilerin süslenmesinin hoş karşılanmayışının fanilik duygusuna ve tevazua zıt oluşundan başka bir esas sebebi daha zikredilir ki, oda süslemelerin, namaz kılanların dikkatini çekmesi ve namazın huşuunu bozmasıdır. Fıkıh kitaplarımızda mes’eleye daha çok bu açıdan bakılmıştır. Kur’anı’ı Kerimde mescidlerin sadece “imarından”[2] ve tesisinden[3] bahsedilir. Hadis-i şerifler süsleme konusunda daha detaylı bilgi verirler. “Benim tezyin edilmiş bir eve girmem olmaz.”[4] “Ben muhteşem mescidler yapmakla emrolunmadım.”[5] Bu hadisi şerhederken Münavi der ki: ibadethaneleri süslemek ehli kitabın işidir. Yahudiler ve Hıristiyanlar  kitaplarını tahrif ettikten sonra mabedlerini süsleyip, tezyin ettiler… Müslümanların bu konudaki tavrı da itidal olmalıdır. Hz Ömer onca maddi devlet gücüne rağmen mescidi değiştirmemiştir. İslam da mescidleri ilk tezyin eden Velid b. Abdulmelik’tir. “Selefimizden çoğu insanlar fitne korkusundan ona bir şey diyememişlerdir.”[6] Bu hadisle ilgili olarak Ebu Davud’un nakline göre İbn Abbas: “Ama siz yinede Yahudi ve Hıristiyanlar gibi mescidleri süsleyeceksiniz.” Yani ihlası terk edecek, onlara uyacak ve mescidleri övünme vesilesi yapacaksınız.”[7] demiştir. Hatta Ebu Davud’un müteakip hadisi de bunu destekler: “İnsanlar mescidler konusunda birbirleriyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.”[8] Mescidleri süslemenin, dinin gereklerini yaşamadaki zayıflıktan kaynaklandığını gösteren bir hadis-i şerif de şudur: “Hangi milletin işi kötüleştiyse, onlar mescidlerini süslediler.”[9]

            Fıkıhçılar elbette bir konuda hüküm vermek için mes’eleye naslar açısından da pozisyon açısından da çok yönlü bakarlar. İbn ağabeydin: “Mescidi mihrap duvarı hariç nakışlamakta beis yoktur. (Yani yapılmasa daha iyi olur) mihrap duvarını süslemek (tahrimen) mekruhtur, çünkü namaz kılanların dikkatini dağıtır. Süslenen yerlerinde de detaylı ve girift nakışlar yapmak (tahrimen) mekruhtur.[10]Süslenebilecek kısımların badana yada altın suyu ile bezenmesi mekruh değilse de bu camiye vakfedilen (cami yapılması için verilen) paralardan yapılamaz. Kişiler bunu ancak kendi hesabına yaptırabilirler”[11] der.

 

            Özetlersek:

1-     Mescidlerin cemaatine, cemaati yetiştirmeye değil de mescidleri süslemeye özen göstermek dini gevşekliğin belirtisidir.

2-     Mescitte namaza duranların görebileceği yerleri süslemek, yaldızlamak ve çeşitli tablolar asmak mekruhtur.

3-     Diğer kısımların süslenmemesi, ama temiz ve güzel tutulması süslenmesinden daha iyidir.

4-     “Cami yapmak üzere” diye alınan paralar süslemelere harcanamaz. Mahzuru olmayacak süslemeleri ancak kişiler kendi ceplerinden yaptırırlar, yada parayı verene süslemede kullanılacağı söylenilerek alınır.

5-     Cami için toplanan paraların tezyinat yerine cemaate ve çocuklarına hakikatleri öğretmede kullanılması daha iyidir.  

 

 

 

              Fetvalarla Çağdaş Hayat- Prof. Dr. Faruk Beşer – 3. baskı/ 314


 

 

 

 


[1] Mevdudi, Tefhim, IV/43

[2] Tevbe 9/18

[3] Tevbe 9/108

[4] Ebu Davud, Et’ime, 8; İbn Mace, Et’ime, 56; Müsned, V/221, 222

[5] Ebu Davud, Salat, 12

[6] Münavi, Feyzu’l-kadir, V/426

[7] Ebu Davud, Salat, 12

[8] A.g.k.

[9] İbn Mace, Mesacid, 2

[10] İbn ağabeydin, 1/442 (Amire)

[11] Hindiye, 1/09

Kuran-ı Kerim Radyosu
 
Kuran-ı Kerim Radyosu

Hadis Köşesi
 
Dua Köşesi
 
Namaz Vakitleri
 








PEYGAMBERLER TARİHİ
www.dostyurdu.com

 

TARİHTE BUGÜN
Sitene Tarihte Bugün

 
Bugün 56 ziyaretçi (65 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol